KAVMİ İÇİN DÜŞÜNCELERİ

Mekke halkının sevgi, saygısını kazanan,

Sıdk ve emanetine ''Emin'' ismini alan,

Acaba niçin bu kadar düşünceli idi?

O'nu düşündüren, kavmin dalaletimiydi?

O, büyük gerçeği ve hâkikatı arıyor,

Nasıl bulacaktı bunu, onu düşünüyor.

Kavmi faydasız putlar önünde eğiliyor,

O çaresiz şeylere tanrı diye tapıyor.

Putların ne var edip rızk verme güçleri var,

Ne zararı felaketi yok etme gücü var.

Taş, ağaç parçalarından cansız olan şeyler,

Hal böyle iken, kavmi bunlardan medet bekler.

Kavmi putlara, tazarru ve niyaz ediyor,

Hubel, lat, uzza gibi putlara yalvarıyor.

Sayıları üç yüz altmışı bulan putlara,

Neden dalalet içinde tapıyor onlara.

Bu hâl, bu sapıklık, böyle sürüp gidecek mi?

Kâbe'de ki putlar daha devam edecek mi?

Allah'a ibadet etsinler diye insanlar,

Hazret-i İbrahim ve oğlu onu yapmışlar,

Rüku edenler, secdeye kapananlar için,

Tertemiz inşa edip, dikmişler hizmet için

Şimdi Kâbe'ye bütün putları doldurmuş lar,

Cahiliyet her tarafı sarmış mahvolmuşlar.

Arabistan'ı saran dalâlet kasırgası,

Beşeriyeti kavurmuştu bu şirk yuvası.

Şirk ve tuğyan dalgaları, cihanı kaplıyor,

Araplar kız çocukları dipdiri gömüyor.

Mecusiler ana-kız kardeşle nikah kıyar,

Barbarlar ülkeleri, tahrip ve ta'zip yapar.

İnsanların bu sapıklık hali ne olacak?

Acaba bunun sonu nere kadar varacak?

Bunlar gibi nice düşünceler içindeyken,

Baktı ki mağaranın yanına gelmiş birden.

Uzaktan çölün kumunu, vahanın çimini,

Yalayarak esen rüzgâr, okşadı tenini.

Ayağının altına serilmiş, yatan çöller,

Vahalar var, yukarıda gök, yerde vadiler.

Rasülullah gözlerini semaya dikiyor,

Mavi gökte ay, sayısız yıldız görüyor.

Biraz sonra yıldızlar sönüp güneş doğacak,

Uçsuz bucaksız bütün kâinat parlayacak.

Bunları yaratanı, Allah'ü Tealâyı,

Bilip ne kadar ister,huzuruna varmayı.

İşte ulu hakikat budur, hidayet budur,

Ah, insanlık bir bilse, başka tapacak yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi