PAPAZIN HİKAYESİ

İzmir’de ikamet eden Amerikalı Papaz bizi biraz meşgul etti.  Uzun yıllardır İzmir de yaşayan Papaz sadece bizi değil, bütün dünyayı meşgul etti.

Anlaşılan gittiği yerlerde epey insana cenneti satmış. Cehennemi yaşadı mı bilmem

Neyse gitti de kurtulduk.

Şu hikayeyi bir hatırlatayım.

Yüzyıllar önce kiliseler cennetten topraklar satıyorlardı. Cahil halk ise, “ölünce cennette yerimiz hazır olsun” diye bu oyuna alet oluyor, ödedikleri paralarla papazlar zenginleşiyordu.

Bunu duyan Anadolulu tüccarın biri Avrupa ya gider ve bunun bir kandırmaca olduğunu, cennetten toprak satın alınamayacağını söyler. Kilise ve papazın baskısıyla adamcağız yakalanır ve mahkemeye çıkarılır.

Duruşma sırasında bizim tüccar yargıçlara seslenir;

“Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı sattırıyorsunuz. Sıkıysa cehennemi sattırsanız ya?”

Yargıçlardan biri sordu: “Cehennemi kim alır ki?”

Anadolulu tüccar “ben alıyorum, neyse parası vereyim” dedi.

Yargıçlar cehennemi bizim tüccara bedava verdiler!

Duruşma sonunda tüccar kapının önüne çıktı ve duruşma sonucunu merak eden binlerce papaz mağduruna seslendi:

“Cehennemi satın aldım, benimdir.  Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın!”

Cehennem korkusu kaybolan halk o gündür bugündür papazlara fazla ödeme yapmaz.

Ama Bu Trump neyin peşinde anlamadım.

Papazların cennet sattığı yıllarda yani Malazgirt savaşı öncesi Bizans’lı papazlar, Türkleri Anadolu’ dan atmak ve yurtlarını işgal etmek için kilise çanlarıyla yüzbinlerce askeri toplayarak Romen Diojen’in komutasına vermişlerdi.

Sultan Alparslan kefenini giyip kılıcını çekince, cennet vatan Anadolu’nun papazlara ödenen para ile alınmayacağını gösterdi.

Şimdi Anadolu da papazlara cennet satmayı teşvik edenleri görür gibi oluyoruz.

Ancak Anadolu’nun tapusunu Malazgirt zaferi sonrası aldık. Miryakefalon zaferiyle de bu tapuya mührümüzü vurduk. İstiklal harbiyle de tapu üzerindeki sinekleri temizledik.

Sineklerin temizlenmesi tamamlandı mı derseniz tam değil. Ne zaman diye sorarsanız.

Belki yarın belki yarından da yakın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi