ACILAR HİÇ GEÇMİYOR

Yıllar akıp gidiyor.

Marmara da yaşanan depremin üzerinden tam 23 yıl geçmiş.

Sanki dün gibi

Yunus Emre’nin dediği gibi

Sular hep aktı geçti

Kurudu vakti geçti

Nice han, nice sultan

Tahtı bıraktı geçti

Dünya bir penceredir

Her gelen baktı geçti.

Anadolu da geçen zamanla ilgili; ‘Geçti ama, deldi geçti’ sözleriyle yaşanan zorluklar anlatılmaya çalışılır.

1995 yılında yapılan genel seçimlerden sonra Türkiye, siyasi istikrarsızlığın en yüksek seviyede yaşandığı bir dönemi gördü.

Hükümet kurma çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanmalarıyla oluşturulan kaos ortamı ülkemizin üzerinde kara buluta dönüşmüş, siyasi istikrarsızlığın ekonomiye yansımasıyla markalarımız hızlı bir şekilde yabancılara el değiştirmeye başlamıştı.

Üretenden ziyade ithalata bağımlı hale dönüştürülüyorduk.

Suni olan başörtüsü sorunu ülkemizde gündemin ilk sırasına oturtulurken, birileri tarafından ekonomimize darbe vuran bankaların içleri boşaltılıyordu.

Üniversiteler öğrencilereeğitim yuvası değil, çile yuvası yerine dönüşmüştü.

Türkiye ve Türk milletinin düşmanları tarafından yerli işbirlikçileri ile oynan oyun tutmuş, millet üzerinde karamsarlık hakim olmaya başlamıştı.

1999 yılına gelindiğinde siyasi istikrarsızlıkta bir ilerleme kaydedilmemişti.

Ülkemiz kan kaybediyor, milletimiz üzülüyordu.

Ama 17 Ağustos sabahı merkez üssü Gölcük olan 7,6 şiddetindeki depremin Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce'de yol açtığı yıkımda binlerce insanımızın hayatını kaybettiği haberinin duyulması herkesin yüreğini yakmıştı.

Arama kurtarmada bugünkü gibi profesyonel değildik.

Herkes, yıkılan alanlarda bir can kurtarabilirmiyim diye canhıraçmücadele ediyor,kazmalar, kürekler, eller, avuçlar enkazın ortasında umut vermeye çalışıyordu.

17 Ağustos sabahından itibaren Konya Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde gıda, giyecek ve battaniye gibi depremzedelerin ihtiyaç duyduğu malzemeler hayırseverlerin de desteği ile araçlara doldurularak hızla bölgeye gönderiliyordu.

Okurlarımızı doğru bilgilendirmek için 18 Ağustos günü sabah erken saatlerde bizde bölgeye hareket ettik.

Düzce ye vardığımızda yarılan yollar ve yıkılan binaların yol açtığı zararları görmeye başladık.

Girişteki petrol istasyonu yanındaki bina ikiye ayrılarak V şeklini oluşturmuş, ilerideki binanın ise dış duvarları yok olmuş, iç duvarlar olduğu gibi duruyordu.

Adapazarı’na doğru ilerledikçe yarılan yolları ve yıkımın daha şiddetli olduğu yerleri görüyorduk.

Bir gün Adapazarı’nda kaldık.

Çadırlar kurulmaya, açıkta kalanlara battaniye, giyecek ve yiyecek yardımları dağıtılıyordu.

Türkiye oradaydı.

Türkiye’nin ve Türk milletinin yüreği yanıyordu.

O gün Marmara da yaşanan felakette resmî raporlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. 2010 yılında yayımlanan Meclis Araştırması Raporu'na göre 18.373 kişi hayatını kaybetti. 48 bin 901 kişi ise yaralandı.

Aradan yıllar geçti.

Yaralı yüreklerdeki acılar ise hiç geçmedi.

Allah’ım bu acıyı bu millete bir daha yaşatmaz inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi