ASLINDA BİZ BUYUZ

Köşemizde yayınlanan ‘Hayalimiz Oluyor’ başlıklı yazımızda ecdadımızın haksız kazançlı mala karşı hassasiyetini tarla hikayesi ile dile getirmiş, bize bıraktıkları edep ve ahlak mirasını, benimsediğimiz ‘Çünkü bana değmeyen yılan var’ anlayışıyla hovardaca harcadığımızı vurgulamaya çalışmıştık.

Yazımıza ilgi gösteren tüm okurlarımıza sonsuz teşekkür. Sizlerin gönderdiği hikayeler ve yorumlar bizi çok mutlu ediyor.

Alıntı olduğunu belirttikleri hikayelerden bugün de bize gelenlerden ikisini paylaşacağım.

Yorumlar yine size ait olacak.

"O altınlar senin.”

Şehre güzel bir yol yaptıran Vali, yolun hizmete açılmasından sonra, “yoldan

en güzel kim geçecek” diye bir yarışma düzenlemiş.

Yarışma günü kimi at arabası, kimi süslediği bisikletini, kimi en güzel esvabı ile

"en güzel geçen" olmak için yol kenarına gelir ve geçiş işareti ile geçmeye başlarlar.

Nihayet, akşama kadar herkes yoldan geçer.

Yarışmanın sonucu için valinin yanına döndüklerinde yoldan geçenlerin hepsinin tek bir şikayeti vardır.

-“Yolda moloz var. Rahat geçemedik.”

Gerçekten de yolun bir yerinde moloz yığını vardır ve bu yolculuğu hayli zorlaştırır.

Günün sonunda son yolcuda yorgun argın üstü başı toz toprak içinde valinin yanına ulaşır ve elindeki içi altınla dolu torbayı uzatarak şunları söyler.

Yolda insanların geçmesini zorlaştıran moloz yığınını gördüm.

Hz. Muhammed (sav) in: "Rahatsızlık veren bir şeyi yoldan kaldırmak sadakadır" sözünü hatırladım. Ve yolu temizledim. Molozun altında bu altın dolu torbayı buldum. Ahaliden kimsenin bu kadar altını olamayacağına göre bu altınlar size ait olmalıdır diyerek size getirdim.

Vali gülümseyerek cevap verir:

"O altınlar senin.”

Zira yarışmanın galibi sensin.

Yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldırandır"

AKLIMDA... ‼️‼️

Erkan ile Selim aynı sınıfta okuyan arkadaşlar.

Zaman zaman aralarında yemeğine lades yarışması yaparlar.

Yine bir gün Selim Erkan’a seslenir. "Yine ladesine girelim mi "

Erkan tamam der. Ve sorar: “Yine yemeğine mi? "

Selim de "Evet her zamanki gibi yemeğine. Hadi serçe parmağını uzat o zaman ...

Havada bulut sen bu ladesi unut.." diye cevap verir.

Yine büyük ve çekişmeli bir ladesine daha girmişlerdi.

Ve Selim daha ilk dakikalarda "Şu yerdeki senin kalemin değil miydi? " deyip yerden bir şey alır gibi yapıp, elindeki taşı Erkan'ın avucuna kor ve sevinçten “Laadessss" diye bağırır.

Erkan ise yenilgiyi kabul edip doğru eve gider ve kumbarasını açar, Ancak kumbara da Selime yemek ısmarlamak için yeterli para olmadığını görünce babasının yanına gider ve durumu anlatır.

Babası da kızarak; " Bu kaçıncı be yavrum. Beceremiyorsan oynama şu oyunu...Bak bu son.

Bir daha yenilirsen asla para vermem sana. Oysa o kadar kolay ki. Hafıza oyunu bu.

Aklında tutacaksın" deyince,

Erkan babasına şöyle cevap verir.

"Selim bana ne verirse versin hep aklımdaydı...Fakat mahallenin en fakir çocuğudur...

Beni evlerine birlikte oyun oynamak için davet etmişti. Acıkmıştık ama evde yiyecek tek bir şey yoktu...Onun da aç olduğu o kadar belliydi ki, asıl aklımdan çıkmayan bu baba.

Gururlu çocuktur.

Parayı direkt versem almaz.

Bu kolay yolu buldum sonunda. Ben kaybetmeliyim ki Selim hep tok olsun...

Lades aklımda değil bu yüzden.

Bizden hikayelere tek cümlelik yorum.

“Biz buyuz aslında.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi