Beşikten mezara vakıf

Vakıfın insanoğlunun yaşam evrelerindeki yeri ve önemi konusunda, elbetteki en güzel kaynaklardan  birisi  Celal Esat ARSEBÜK Hocadır.

Vakıf konusunda çok ileri bir EHİL olan Arsebük Hoca “Osmanlı imparatorluğunda pek büyük inkişafa mazhar olan vakıflar sayesinde bir adam, vakıf bir evde doğar, vakıf bir beşikte uyur, vakıf mallardan yer içer, vakıf kitaplardan okur, vakıf bir mektepte hocalık eder, vakıflar idaresinden ücretini alır, öldüğünde vakıf bir tabuta konur ve vakıf bir mezara gömülürdü. bu suretle beşeri hayatın bütün icablarını ve ihtiyaçlarını vakıf mallarından temine pekala imkan vardır.” sözleri ile vakıfın beşeriyet için beşikten mezara kadar olan önemine işaret etmiştir.

Burada özellikle bu sözlerin, daha ziyade Osmanlı Devleti zamanında geçerli olduğu nazar-ı dikkate alınmalıdır.

Osmanlı İmparatorluğu devrinde özellikle “ihtiyaç sahibine, muhtaç kimseye yardım etme “  geleneği çok büyük ölçüde yaşatılmış ve korunmuştur.

Dünya tarihinde  “Vakıf” ile anılan ve hatta  “Vakıf Medeniyeti” olarak isimlendirilen tek devlet Osmanlı Devletidir.  Vakıflar; yolları Osmanlı Devletinden geçmiş olan bütün seyyahların özellikle dikkatlerini çekmiş ve seyahatnamelerinde bundan özellikle bahsetmişlerdir.

Vakıflar “Alan el”  ile “veren eli“ buluşturan en nadide kurumlardır.

Osmanlı Devletinde vakıf müessesi öylesine gelişmişti ki; insan hayatının temel ihtiyaçları olan “yemek” , “barınma”, “ibadet” , “eğitim”, “sağlık”   konuları başta olmak üzere bütün insani konularda kurulmuş yüzlerce vakıf bulunmakta idi.

Bir çocuk, doğumundan itibaren eğitimini, barınmasını, sağlık hizmetini bu konular ile ilgili vakıflardan karşılayabileceği gibi, dilerse ve yeterli görülürse, bir vakıf kuruluşunda ücreti mukabilinde çalışmak suretiyle hayatını da idame ettirebilme imkânı vardı.

Osmanlı Devletindeki vakıf geleneğini, dünyanın diğer devletlerindeki benzer kuruluşlar ile karıştırmamak gerekir. Bunun yegane sebebi, Osmanlı Devletindeki vakıf geleneğinin temel taşının İslamdaki “yardımlaşma” anlayışı olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.

Yani Osmanlıdaki “vakıf” müessesinin temeli İslam anlayışına dayanmaktadır.

Misalen; Hz. Peygamberimizin  “Fedek”  arazisini vakfetmiş olması, Hazreti İbrahim’in El-Halil Şehrinde kendi ismiyle anılan imareti için kurduğu vakıf, Mekke şehri ve Kabe bakımı için kurulan vakıflar örnek olarak gösterilebilir.

Osmanlıda vakıf geleneği öylesine gelişmiştir ki, birçok ilginç konuda vakıf kurulmuş ve yaşatılmıştır.

Mesela; “cami avizelerini temizleme vakfı”, “Küsleri barıştırma vakfı”, “fakir gençlere çeyiz hazırlama vakfı”, “hastalara ilaç hazırlama vakfı”, “kadın sığınma vakfı”, “bulaşıcı hastalıkları tedavi vakfı”, ” yetim öğrencileri giydiren vakıf”, “kışın abdest alanlara sıcak su hazırlama vakfı”,  “sıcak günlerde sebillere soğuk su koyma vakfı”  gibi benzersiz vakıfları düşündükçe, “Vakıf Beşikten Mezara İnsan Yaşamının İçindedir.” sözü ayrı bir anlam kazanmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi