BİR ASIR GEÇTİ

Ordularımız terhis edildi

Silahlarımızda, teslim alındı

Adına da Sevr denildi

1.Dünya Savaşı  sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde (MuséeNational de Céramique) imzalanan antlaşmanın adıydı bu Sevr.

Ama ecdadımız bizi esarete götüren bu kahpeliği tanımadı.

Başlattığı İstiklal Savaşını zaferle sonuçlandırarak Anadolu’yu işgale gelen İngiliz destekli Yunan’ı denize, diğerlerini de geldikleri yere gönderdi.

Ha; Sevr’i imzalayanları da Vatan Haini ilan ederek onlara da gereken dersi verdi.

Ağustos 1922

Ağustos 2022

Cephelerde aç ve susuzluklarına rağmen bize vatan bırakmak için savaşan ecdadımızın kahramanlık destanının üzerinden tam bir asır geçmiş.

Üstad, rahmetli Abdurrahim Karakoç ;

"Beden ölür, çürür, cana bakın siz.

Kim kiminle yürür, ona bakın siz.

Bırakın dönsün dönme dolaplar.

Haktan hakikatten yana bakın siz." diyerek Sevr’in evlatlarına ömür boyu dikkat etmemiz uyarısında bulunmamış mı?

İstiklal Harbin’den önce de Çanakkale destanımız var.

Yine aynı düşmanlar.

İngilizler, Fransızlar….

Orda da zaferimiz var.

Ayrı ayrı cephelerde 15 yaşında vatan savunmasına gidenlere ‘Hey on beşli, on beşli’

‘Çanakkale içinde aynalı çarşı’ diye ağıt yakan ecdadımız, İstiklal Savaşı sonunda tüm dünya ya

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.” marşını söyletti.

Kim mi söyletti.

Vatana kurban olanlar.

İşte destanımızın kahramanlarından birisinin hatırası

Komutan :Adın ne senin evladım?..."

"Ali..."

"Nerelisin?..."

"Tokat Zile’denim..."

"Peki evladım bu kafanın hali ne?..."

"Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım..."

"Neden?..."

"Bilmiyorum komutanım..."

"Peki gidebilirsin Kınalı Ali..."

O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der.

Kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazması da yoktur arkadaşlarından yardım ister ve hep beraber başlarlar yazmaya. Ali söyler arkadaşları yazar: "Sevgili anne babacım ellerinizden öperim ben burada çok iyiyim beni merak etmeyin..."

Aradan zaman geçer. İngilizler kati netice almak için tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşerler. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamış, onların sayıları da epey azalır, Geliboludüşmek üzeredir.

Kınalı Ali'nin komutanı da olayı görüp yerinde duramaz. Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildir. Onlar yeni gelmistir.

Komutanların bu düşünceli halini gören ve durumun vehametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir.

Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun yanıtı gelir. Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp okumaya karar verirler (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi'nde sergilenmektedir.) Babası anlatır Ali'nin: "Oğlum Ali nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim selam ederim. Öküzü sattık paranın yarısını sana, yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakın bizi merak etmeyin bizi

düşünmeyin" der, köyü, akrabalarını anlatır ve mektubu bitirir. "Ali ananın da sana diyeceği bir şey var..."

"Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayı sordular. Biz de üç şeye kına yakarlar:

- Gelinlik kıza; gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye...

- Kurbanlık koça; ALLAH'a kurban olsun diye...

- Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsunlar diye...

Vatana kurban oldular.

Çanakkale de İstiklal Harbin’de bize vatan bırakmak için vatana kurban oldular.

Şehitler tepesini de,namusumuzu kirletmeye gelenlere hiçbir zaman bırakmadılar.

Bırakmayızda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi