
Namık CEYHAN
ÇİFTÇİNİN KEYFİ YERİNDE Mİ?
Dünya Çiftçiler Günü (14 Mayıs) nedeniyle başta Bakanlık olmak üzere pek çok duyarlı kişi kurum ve kuruluş genel olarak çiftçiler gününü kutladılar. Hemen herkes geçen yıl olduğu gibi bu senede ortak bildirilerde “Toprağa emek veren, nasırlı elleriyle toprağı işleyen, bize toprağın bereketini sunan tüm çiftçilerin dünya çiftçiler günü kutlu olsun”. İfadeleri ile çiftçinin yanında olduklarını belirtip ülkemiz çiftçisini övgüler.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN çiftçi temsilcilerini Külliyede kabul etti. Maşallah Çiftçi temsilcisi oda başkanları da hallerinden çok memnun olduklarını Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür ederek ve bağlılıklarını ifade ederek gösterdiler. Buradan şunu mu anlıyoruz: Ülkemizin üreten gücü çiftçilerimiz boşuna ağlıyormuş, işleri tıkır keyifleri yerindeymiş?
Hâlbuki son yıllarda yüksek girdi maliyetler nedeniyle çiftçilikten vazgeçen vatandaşlarımızın sayısı gittikçe artıyor. Pek çoğu tarlasındaki ürünü söküp bir daha ekmemek üzere toprağını sürüyor, hatta satıyor. Çiftçiler toprağına küserek kırsal alandan şehirlere göç etmeye başladı. Tarım ürünleri ithalatı gün geçtikçe artıyor. Tarımsal faaliyetlerle uğraşanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Kısacası Türk çiftçisinin içinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı değil.
Ülkemizdeki çiftçi yaş ortalaması da ellinin üzerinde seyrediyor. Çiftçilikle geçimini sağlayanlar çocuklarını ben yaşayamadım hiç olmazsa sen yaşa diye ya şehre gönderiyor, ya da başka işlere yönlendiriyor. Yani çocuklarını çiftçiliğe özendirmek bir yana uzaklaştırılıyorlar. Hoş gençlerde çiftçiliğe pek heves etmiyor. Peki, gıda güvenliğinin sigortası konumundaki çiftçilerimiz üretimden vazgeçmeye devam ederse, gençler tarımla uğraşmaz ise, bu ürünleri kim ekip dikecek, insanları kim besleyecek? Sağlıklı gıdaya nasıl ulaşacağız?
Konuşmaya gelince herkes mangalda kül bırakmıyor. Herkes tarım dostu, toprak dostu, çiftçi dostu. Ancak önemli günde hiçbir yetkili kişi ve kurumdan çiftçinin geleceğini aydınlatan, cesaretlendiren, yüzünü güldürecek bir destek açıklaması gelmedi. Hepimizin gıda güvenliğinin sigortası konumundaki ÇİFTÇİLERİMİZ TOPRAĞA KÜSERSE ve tarım sektörü gittikçe kan kaybederse gıda enflasyonu durdurulamayacağı gibi Allah korusun yarın ekmeklik buğdayı yetiştirecek ne çiftçi ne de tarım alanı bulamayabiliriz.
Son elli yılda uygulanan ekonomik politikaların bir sonucu artan girdi maliyetleri yanı sıra verimli tarım topraklarının imara açılması ve büyük projeler kurban edilmesiyle birlikte tarımsal üretim azalmaktadır. Azalan tarım ürünlerine ulaşımında ortaya çıkan hayat pahalılığını önlemek adına mevcut hükümetin en kolay yaptığı şey; tarım ürünleri ithalatını kolaylaştırmak ve ithal buğday, mercimek nohut ve fasulye ile idare etmek çare mi? Bu durumun sürdürülebilirliği mümkün mü?
Sayın Cumhurbaşkanımızın birkaç maddesini açıkladığı 4. Tarım ve Orman Şurasının sonuç bildirisi 86 maddeden oluşuyor. Açıklanan 86 maddelik kararlarda çiftçinin yüksek maliyetleri, düşük fiyat sorununa çözüm olacak, gıda enflasyonunu düşürecek verimliliği artıracak, tarım sektöründe yaşanan sorunlara çare olacak somut bir öneri, bir çözüm maalesef yok.
Bütün bunlara rağmen; ülkemiz tarım alanları varlığı ve tarım çalışanlarının kapasitesi doğru yönetilir ve sürdürülebilir plan ve projelerle desteklenirse kendi kendine yetmeye devam edeceği gibi dünya gıda güvenliğinde söz sahibi ülke olma potansiyeline sahiptir. Yeter ki doğru tarım politikaları uygulansın, tarıma ve çiftçiye gerekli önem ve değer verilsin. Çiftçimiz toprağına küsmeyip sahip çıksın. Bunun içinde başta ülkeyi yönetenler olmak üzere hepimiz çiftçilerimize sahip çıkıp desteklemek zorundayız.
Birleşmiş Milletler Raporu (2020) uyarıyor: Dünyada her geçen gün açlık çeken insan sayısı artarken ve kötü beslenme giderek yaygınlaşırken 2030 yılı itibariyle Sıfır Açlık Hedefine ulaşmak mümkün olmayabilir. Onun için ÜLKELER GIDA GÜVENLİĞİ SORUNUNU MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ OLARAK GÖRMELİ VE TEDBİR ALMALIDIR. Yani bir ülke kendine yeterli enerji-su -gıda üretmeli; çiftçisine gerekli önemi ve desteği vermelidir. Buna Türkiye’de dâhildir. Bize düşen görev toprağın sesini, çiftçinin sesini duymak ve ona gereken değeri vermektir.Tarımı, toprağı hor gören geleceğini zor görür. Çiftçi yoksa ekmekte yoktur. Ekmek yoksa açız. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.