Geçmişten günümüze "Sarayönü"-85

Geçmişten günümüze "Sarayönü"-85
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E SARAYÖNÜ HAVALİSİNDE NÜFUS HAREKETLERİKonya'nın fethinden sonra Saidili nahiyesine bağlanan Sarayönü havalisi, Cumhuriyet Dönemi'ne kadar bu nahiye sınırları içerisinde kalmıştır. Ancak XVI....

TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E SARAYÖNÜ HAVALİSİNDE NÜFUS HAREKETLERİ

Konya'nın fethinden sonra Saidili nahiyesine bağlanan Sarayönü havalisi, Cumhuriyet Dönemi'ne kadar bu nahiye sınırları içerisinde kalmıştır. Ancak XVI. yüzyılda oldukça geniş bir sahayı kapsayan Saidili nahiyesi, Konya Ovası'nda meydana gelen nüfus hareketlerine bağlı olarak, aynı yüzyılın sonlarından itibaren kuzeyden güneye doğru daralmaya başlamış ve her geçen yüzyıl biraz daha küçülmüştür.

Görünürde bu küçülmenin sebebi, XVI. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan Celali ayaklanmaları gibi durmaktadır. Çünkü bu ayaklanma, kuzey komşusu Esbkeşan kazasında çok ağır bir tahribata yol açmıştır. 1591 yılında bu kazanın köy ve mezralarının sayısı 339'u bulurken, 1642 yılında 93'e kadar düşmüş ve bunlardan çoğu XIX. yüzyıla ulaşamamıştır2. Fakat bu kadar ağır ve uzun süren tahribatın arkasında, Celali ayaklanmalarının ortaya çıkardığı güvenlik zafiyetlerinden ziyade, değişen iklim şartlarının olabileceği düşünülebilir. Nitekim Celali ayaklanmalarını tetikleyen 1590-1596 kuraklığının hemen ardından, İç Anadolu'da iklim aşırı derecede soğumuş ve bu soğuk hava dalgası XIX. Yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. Bölgesel olmaktan ziyade küresel olan bu soğumaya, coğrafyacılar tarafından 'Küçük Buzul Çağı' adı verilmiş olup, İç Anadolu'nun kırsal kesimlerinde birçok köyü ortadan kaldırmıştır. Zira bu dönemde 5-6 yıl üst üste kurak geçen seneleri, aşırı yağışlı yıllar takip etmiştir. Hatta XVI. Yüzyıl sonlarından itibaren bölgede görülen veba, sıtma ve çekirge salgınlarındaki artışta, bu iklim gel-gitlerinin etkisinin olabileceğinden şüphe edilmektedir.

Saideli nahiyesinin doğu yakasını teşkil eden Sarayönü havalisinde, Esbkeşan kazası kadar olmasa da nüfus ve yerleşim yerleri bakımından benzeri bir seyir görülür. XVI. yüzyılda yoğun bir nüfusa sahip olan havalide, yerleşim yerlerinin önemli bir kısmı güneydeki dağ eteklerinden geçen Konya-İstanbul yolu civarında yer almıştır. Diğer köyler, bugünkü Sarayönü ilçe merkezinin iki yakasına doğru dağılmışlardır. Halk arasında hâlâ çöl diye adlandırılan kuzeydeki geniş düzlükler ise tamamen boştur.

XVI. yüzyıl sonlarından itibaren Konya Ovası'nda karşılaşılan olumsuz şartlar, Sarayönü havalisini de etkilemiştir. Nitekim 1584 yılında 20 civarında yerleşim yeri mevcutken5, bu yerleşim yerlerinin sayısı 1640'ta 12'ye6 ve 1831'de de 2'ye kadar düşmüştür. Anlaşılan odur ki, Celali ayaklanmaları ile Esbkeşan kazasında başlayan nüfus hareketleri, çevrede bir nevi domino etkisi yaratmış ve bunu takip eden iklim değişiklikleri bölgenin nüfus yoğunluğunu olumsuz yönde etkilemiştir. Bu nedenle, XVI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Sarayönü havalisinde yeni bir köy kurulmamış ve bölgede bulunan köyler zamanla birer ikişer dağılmıştır.

XVIII. yüzyıl sonlarında âdeta koca bir ören yerini andıran Esbkeşan havalisinin tekrar şenlendirilebilmesi için, XIX. yüzyıl başlarından itibaren bölgede Bozulus Türkmenleri9 ile Rişvan aşiretine bağlı cemaatler iskan edilmeye başlanmıştır. Öncelikle Esbkeşan kazasında yerleştirilen bu aşiretler, yüzyıl ortalarına doğru Akşehir, Ilgın ve Kadınhanı önlerine kadar ulaşmışlardır. Fakat bu sırada Sarayönü havalisi hâlâ boştur11. 1896 Temmuzu'nda İstanbul-Bağdat demiryolu hattının Konya'ya ulaşması, Sarayönü havalisinin kaderini değiştirmiş ve burada bir istasyon binasının açılması bölgeyi bir çekim merkezi haline getirmiştir. Bu tarihten itibaren, daha önceki yıllarda Osmanlı'nın kaybettiği topraklardan gelen muhacirler, demiryolu hattının iki yakasında yerleştirilmeye başlanılmıştır.

Bu çalışmamızın ilk bölümünde XIX. yüzyılda Sarayönü havalisinin coğrafi konumu, nüfusu ve ekonomik yapısı ele alınacak ve son bölümünde de bölgede meydana gelen nüfus hareketleri üzerinde durulacaktır. Fakat çalışmamız sırasında iki önemli güçlükle karşılaşılmıştır. Bunlardan birincisi XIX. Yüzyılda müstakil bir idari birim olmayan Sarayönü havalisini bağlı bulunduğu Saidili nahiyesinden ayırmanın zorluğu, ikincisi ise Bozulus ve Rişvan aşiretlerinin iskanları nedeniyle kuzey sınırlarında arka arkaya meydana gelen sınır değişiklikleridir. Ayrıca günümüzde Sarayönü ilçesine bağlı olan Çeşmelisebil, Kuyulusebil, Boyalı ve Kadıoğlu köylerinin bulunduğu araziler, XIX. Yüzyıl sonlarına kadar Esbkeşan kazası sınırları içinde iken, bu köylerin kuruluşları sırasında kısa bir müddet için Saidili nahiyesine bağlanmış ve daha sonra tekrar Esbkeşan kazasına iade edilmiştir13. Kuzey sınırlarındaki bu değişiklikler ile adı geçen köylerin kuruluşları ayrı bir çalışmayı gerektireceğinden, bu tebliğimizde 1871 yılından önceki sınırlar esas alınmıştır. Saideli nahiyesinin merkezi olan Kadınhanı ile Sarayönü havalisini birbirinden ayıran çizgi konusunda da, güneyden kuzeye doğru Atağrı, Eşekçibeli ve Zengi tepelerinden, Gözlü deresinin batısına doğru çekilen bir hat sınır olarak kabul edilmiştir.

XIX. Yüzyılda Sarayönü Havalisi

Coğrafi Konumu

Sarayönü havalisinin güneyi oldukça dağlıktır. Bölgede doğudan batıya doğru uzanan Bozdağ, Celal, Donlu, Atağrı ve Arıtaşı tepeleri yer alır. Kuzey Torosların devamı olan bu tepelerden Donlu, Atağrı ve Arıtaşı'na halk arasında Ladik dağları adı verilir. Bu tepelerin zirveleri, XVI. yüzyıldan beri Sudirhemi ile Saidili nahiyeleri arasındaki sınırı oluşturmuştur. Kuzey sınırları ise Gözlü'nün hemen güneyinden geçerek, Dikmen tepenin kuzeyine doğru uzanır. Ancak yüzyıl boyunca güney sınırlarında önemli bir değişiklik olmazken, kuzey sınırları 1870 yılında yürürlüğe giren “İdare-i Umumiye-i Vilâyet Nizamnamesi”nin14 1871 yılında güncellenmesi15 sırasında Gözlü ve Zengen'in kuzeyine doğru çekilmiş16 ve yüzyılın sonlarına kadar bu sınırda defaatla değişiklik yapılmıştır. Çaldere'yi dışarıda bırakacak şekilde, Kuzukıran ve Kocataş tepelerinin zirvelerinden Aktaş tepenin batısına doğru uzanan doğu sınırlarında ise, XIX. yüzyıl boyunca önemli bir değişiklik görülmemiştir. Sarayönü havalisinde büyük akarsular yoktur. Bölgede çoğu yaz aylarında kuruyan ve genellikle yağmur ve kar suları ile beslenen çok sayıda dere bulunmaktadır. Bunların tamamına yakını güneyden kuzeye doğru akarlar ve herhangi bir göl veya çaya ulaşmadan karada kaybolurlar. Bu derelerden bazıları, arazide meyil bulunmadığından durgun su halinde güçlükle ilerler. Bunlardan güneydeki Donlu tepeden doğan Karaçayır deresi, Ladik'ten geçtikten sonra bugünkü Sarayönü ilçesinin kuzey batısında Çayır mevkiinde kaybolur. Keza kaynağını Donlu tepenin kuzey eteklerinde Kurşunlu civarından alan Çürüksu deresi de aynı istikamette akar. Zengi'nin batısındaki pınarlardan doğan Gevurundere (Bakırpınar), kuzeyde Absarı ve Yenicekaya istikametlerinde ilerleyerek Beşgöz deresine karışır. Bölgenin tek gölü olan Beşgöz gölünden doğan Beşgöz deresi ise, Gevurundere ile birleştikten sonra kuzeye doğru ilerler. Gözlü civarında Gözlü deresi adını aldıktan sonra, Kolukısa dolaylarında kaybolur. 1910 yılında Ladikten geçen bir seyyahın, Karaçayır deresine küçük bir nehir demesinden hareketle, daha önceki yüzyıllarda bu derelerin sularının daha bol aktığı kanaati hasıl olmuştur.

XIX. yüzyılda Sarayönü havalisinde görülen en önemli problemlerden birisi de sazlık ve bataklıklar sorunuydu. Çünkü Gevurundere, Beşgöz ve Gözlü dereleri kuzeye doğru güçlükle ilerlerken, geçtikleri bölgelerde sazlık ve bataklıklar oluştururlardı. Yine güneyde Donlu tepeden doğan Karaçayır ve Çürüksu dereleri de Ladik ve Ertuğrul civarında küçük bataklıklar oluşturduktan sonra, döküldükleri Çayır mevkiinde genişçe bir sazlık meydana getirirlerdi. XVII. yüzyıl başlarından itibaren belli aralıklarla görülen yağışlı yıllarda19, bu derelerin suları artmış ve özellikle bahar mevsimlerinde güneydeki dağlık bölgelerdeki kalın kar tabakalarının erimesiyle çevrede bulunan bataklık ve sazlıklar daha da genişlemiş olsa gerektir. Cumhuriyet döneminde kurutma kanalları açılıncaya kadar Sarayönü havalisi halkı, bu sazlık ve bataklıklardan oldukça rahatsızdı21. Sürekli sıtma22 korkusu yaşayan Ilgın halkının mayıs ayında kan aldırmak, dalak kestirmek veya sıtma hastalarını mezar taşlarına bağlamak gibi bazı yöresel adetleri, muhtemelen burada da yaygındı23. XVI. Yüzyıl sonlarından itibaren bölge nüfusunun seyrekleşmesinde bu sazlık ve bataklıkların da etkisinin olduğu düşünülebilir.

Rakımı 2129 metreyi bulan güneydeki dağlık bölge, XIX. yüzyıl şartlarında küçükbaş hayvancılık ve özellikle de keçicilik açısından oldukça uygundu. Dağ eteklerinden itibaren kuzeye doğru uzanan ve rakımı yer yer 1000 metrenin altına düşen geniş düzlükler ise, koyunculuk ve büyükbaş hayvancılığa elverişliydi. Yaz aylarında suları çekilmeyen Karaçayır, Çürüksu, Gavurundere, Beşgöz, Gözlü, Atlıhisar ve Kaşali dereleri bölgeye hayat verirlerdi24. Nüfusu itibariyle, bölgede su sıkıntısı yoktu. Sulu tarım yapamasalar bile, yöre halkı hem hayvanlarını, hem de bağ ve bahçelerini rahatlıkla sulayabilmekteydiler.

Ladik köyünün tam ortasından geçen Konya-İstanbul yolunun, Eşekçibeli'nden Haydarkuyusu'na kadar olan bölümü, günümüzdeki D300 karayolunun daha güneyindeki dağ yamaçlarından geçmekteydi. Çünkü rakımı daha düşük olan kuzeydeki düzlükler kış ve bahar aylarında çamurluktu. İstanbul yolu üzerinde bulunan Ladik, önemli bir derbent merkezi olup, doğu çıkışında küçük bir bataklık bulunuyordu. D300 karayolunun devreye girmesinden sonra terk edilen eski tarihi yol, günümüzde bağ ve bahçelerin arasında kalmış ve hatta bazı bölümleri tarlaya dönüştürülmüştür.