Evimizin yakınındaki Hatıp Camii'nin önünden akan Karacayer Deresi kışın en güzel oyun alanlarımızdan biriydi.
Şimdiki gibi taş beton kanal değildi. Mahalle ile bütünleşmiş Çatal çeşmenin suyununda iki büyük söğüt ağacının yanından akarak içine döküldüğü dere.
Sabah evimizden çıkan ördek ve kazların akşama kadar karnını doyurup yüzdükleri yer.
Bazen öyle seller olurdu ki, cami yanındaki köprüyü yutacakmış gibi olurdu. Şimdilerde ise cılızca akan bir kanal.
Kış günleri, diz boyu kar, ninemin ördüğü iki parmaklı yün eldiven yine örgü şapkamı giyer dere kenarına sığırcık serçe avına giderdik.
Sögüt dallarından dere kenarına bir tol yapar kuşlardan gizlenirdik.
O soğukta yıkanıp kanatları yarı donan kuşların peşinden koşardık.
Ev içinde de durmak olmaz,
Kazım emmimgilden aldığımız hayvan gübresini avluya döker kuşların gelmesini sabırsızlıkla beklerdik.
Bazen kalburla, bazen at kuyruğu kıllarından yapılan tuzaklarla avcılık yapmaya çalışmak.
Kuzine sobanın sıcaklığı, buğulanan camlar, sessiz bekleyiş.
Çocukluk işte.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.