Kardeşlenme

Son dönemlerde komedi dizilerine senaryo yazan ama daha önceleri dergilerde yazarlık yapan Metin Üstündağ’ın çok eski bir kitabında bir cümle vardı:

“Aşk insanın kendisini bir başkasıyla aldatmasıdır”

Hayat devam ediyor söylemi şu sıralar yaşadıklarımız içinde sanırım kendimize olan sevgimizden kendimizi aldatmak gibi gelse de bir yerlerden ve ucundan hayata dönüyoruz ister istemez.

Aslında biraz da sufist’ce bakmak daha hayırlı böyle anlarda. Sonuçta insan ölüm aracılığıyla yaratanına dönüyor. Bu hayatta kalanlar için üzücü ama giden için hayırlı bir durum belki de.

Ve gidene üzülmek biraz da ukalalık bir anlamda. Hangimiz sonsuza kadar yaşayacağız ki. Çok mu üstünüz gidenden.

Bir kitabında Stefan Zweig der ki: “Bir insana yapabileceğiniz en büyük kötülük ona acımaktır”

Gaddarlaşalım, taş kalpli olalım, üzülmeyelim demiyorum ama yenemediğimiz deprem gibi doğa bir şekilde bizi yaşamaya da mecbur kılıyor. Kendimizi aldatmadan.

Bizi bazen yok eden doğa şimdi yavaş yavaş hayatı dayatıyor. Önümüzde tahıllarda kardeşlenme dönemi geliyor yavaş yavaş.

Kardeşlenmenin iyi olabilmesi en temel mantığında toprak işlemeye ve köklerin çalışmasına bağlıdır. Doğa bize çok şeyler söylüyor aslında.

Tarımla uğraşan insanlar ya da üreticiler olarak müdahale etmemiz gereken ve uğraşımız olan bir doğa olayı var önümüzde.

Her zaman ki gibi yine analiz, ustalar bilenler diyeceğim çünkü tarım öyle bir şey. Yan tarladan bile farklı olabilen bir toprak. O tepeyi aşınca değişen rüzgâr, bu tepeyi aşınca farklılaşan yağmur yönleri var doğada.

Nasıl ki son günlerde bir can bile ne demek anlıyorsak, masa başında oturup, o bölgeyi nokta olarak bilmeden ve toprağın yapısını ciddiye almadan yapılacak bir tavsiye bir üreticinin bir yılına mal olabilir. Bu yüzden analiz ile birlikte hem tarlanızı hem tarımı bilen biriyle çalışmanız diyorum.

Çok felsefeye de ama çok tarım tekniğine de boğmadan temel mantığı üzerinden bazı ispatlanmış sonuçlar üzerinden basit birkaç tavsiye bırakmak istedim bu haftaya.

Sarayönü’nü de kapsayan bir bölge için yapılan bir araştırmada kuru şartlarda dekara 10 kg, sulu şartlarda 15 kg azot tavsiye edilmektedir.

Başka bir araştırmada ise şunlar tespit edilmiş; dekara 9 kg a kadar atılan azot bitkideki çinko oranını arttırmıştır.

Tamam da iyi değil mii diyenleriniz olabilir. Çinkonun kendisi büyümeyi teşvik etmez. Kimyasal yapısı ve reaksiyonlara katılım gücüyle birçok bitkinin büyüme hormonu olan İndol Asetik Asitin oluşmasını ve artmasını sağlar. Kısa adı yani baş harfleriyle İAA. Hani şu üreticiye hormon diye satılan kimyasal. Aslında bitkiler onu Çinko etkisiyle kendisi üretir.

Şimdi fazla azot ve çinkonun dolayısıyla da büyümenin ne zararı var diyeceksiniz. Evet, bitkileriniz büyüyecek hatta  azotun bitkiye yeşil rengini veren klorofili daha çok ürettirmesiyle koyu yeşil bir renk alacak. Oh maşallah. Gereksiz yeşillenme ve büyüme oldukça bitki bunu sürdürebilmek için daha çok su isteyecek ve daha sulu bitkileriniz olacak. Maliyetlerden dolayı bitki dokularını sertleştiren ve dik durmasına yardım eden Kalsiyim (Ca) gübrelemesini de yapmadığımızda sulu ama rüzgâr gibi dış etkenlerle yatmaya meyilli bitkilerimiz olacak.

Diğer yandan bitkinlerin gereğinden daha fazla sulu bir bünyesinin olması en basit anlamıyla mantar hastalıklarına karşı zayıf bırakır. Tek sebebi değildir ama örneğin buğdayda pas hastalığına karşı zayıf bitkiler yetiştirirsiniz.

Alıştığınızdan daha koyu yeşil bir buğdaya bakıp sevinirsiniz ama o koyu yeşili sağlayan azot fazlalığı bitkinizi hastalığa karşı zayıflatacaktır.

Daha bitmedi. Bitkileriniz fazla azottan dolayı sulandıkça tarım zararlısı dediğimiz böcekler içinde ciddi anlamda bir çekim noktası olacaktır. Gereğinden fazla azot sadece hububat değil çoğu bitkide ürün zayıflığı, yatmaya, hastalığa ve zararlılara birer davetiyedir ve eğer bu azottan kaynaklı büyüme enerjisini potasyumla baskılayıp daneye yönlendiremezseniz ürününüzde zayıf olur.

Gerektiği kadar kurumamış bu yüzdende dayanıklılığı az buğdaylarınız olacaktır. Eğer kendinize ayırdıysanız erken bozulacak, satacaksanız da analizlerde de kaliteden kaybedeceksiniz.

Küçük bir notta bırakıyım bu sohbeti bitirmeden.

Makro besin dediğim iz Azot(N), Fosfor(P) ve Potasyum(K) ile mikro besin dediğimiz Demir (Fe), Bakır (Cu), Çinko(Zn) ve Mangan (Mn) ın buğday içerisinde en yüksek olmasını sağlayan Azot dozunun dekarda 6 kilo saf azot sağlayan gübrelemeyle olduğu görülmüştür.

Önümüzde bir kardeşlenme var ve bunun en büyük besini azot ve bunu yakın zamanda üst gübrelemesiyle bir şekilde atacağız. Bu yüzden bu haftayı bu konuya ayırmak istedim.

Her şeye rağmen daha güzel günler umuduyla. Selamlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Saim AÇIL Arşivi