Mahalle bakkalında geçen 37 yıl

Mahalle bakkalında geçen 37 yıl
Esnaf köşesinin bu haftaki misafiri tuhafiye ve örgü ipi sektöründe faaliyet gösteren Bilal Demircan. Esnaflık hayatına babası vefat ettikten sonra çocuk yaşlarda başlayan Bilal Demircan, İnli mahallesinde 37 yıl bakkal işlettikten...

Esnaf köşesinin bu haftaki misafiri tuhafiye ve örgü ipi sektöründe faaliyet gösteren Bilal Demircan. Esnaflık hayatına babası vefat ettikten sonra çocuk yaşlarda başlayan Bilal Demircan, İnli mahallesinde 37 yıl bakkal işlettikten sonra mahallenin cazibesini kaybetmesi ile dükkanına kilit vurmuş. Tarla işlerince çalışan, kış döneminde boş kalmamak için de örgü ipi satan Bilal Demircan, piyasada ekonomik olarak büyük bir sıkıntının olduğunu söyledi.

İşte Bilal Demircan'ın esnaflık hayatı, görüş ve düşünceleri:

Esnaflığa çocukluğumda başladım

1964 Sarayönü doğumluyum. İlkokulu Devrim İlkokulu'nda okudum. Sonra pratik sanat okuluna gittim. Elektrik ve oksijen kaynağı bölümünü bitirdim. Şimdiki halk eğitim merkezi, o zamanlar pratik sanat okuluydu. Okulu bitirdikten sonra kendi tarlalarımızda çalışmaya başladım. İnli mahallesinde evimizin yanında bakkalımız vardı. Babam vefat ettikten sonra bakkal ile ben ilgilenmeye başladım. Daha sonra 37 sene boyunca bakkalı işlettim. 1984'te askere gittim. Denizli, Kars ve Erzincan'da iki sene askerlik yaptım. Ben askerdeyken bakkala kardeşim muammer baktı. Geldikten sonra yine bakkalı çalıştırmaya devam ettim.

Kahvelerimiz çok ünlüydü

Mahalle arasında olmasına rağmen süper işimiz vardı. Bizim orada üç tane kahve vardı. Ramazan Küçükkara, Karani Meriç ve Hasan Hüseyin Demircan'ın kahveleri sayesinde mahallede müthiş bir hareket vardı. O dönem bizim mahalleden çarşıya giden olmaz, aksine çarşıdan bizim kahvelere adam gelirdi. 80'lerin sonu, 90'ların başlarıydı işte. Çok canlıydı. Günde 350-400 ekmek satardım. Kahvelerden dolayı haftalık yaklaşık 35 kilo sigara satardım. Yani bunu paket olarak hesap edersek 1500 civarında paket eder. Bugünkü şartlarda o zamanın kar marjıyla o kadar sigara satabilsem sırf sigaradan 5 bin lira kazanırım. O kadar iyiydi yani işlet. Sabah 7'de açardım, akşam 12'de kapatırdım.

Kendimi aileme adadım

Ben o zaman kazandığım parayı tutsam küçük çaplı bir servet sahibi olabilirdim. Yedi kardeştik biz. İki kardeşim evliydi sadece. Benim kazandığım para evin içindeydi. Babam olmayınca kendime çalışmadım ben. Kardeşlerime, anneme çalıştım. En büyük pişmanlığım sigorta başlatmamak oldu. Dükkan annemin üzerindeydi o yüzden bağkur da yaptırmadım. Kendimi de sigortalı göstersem şimdiye kadar çoktan emekli olurdum. Şimdi bekim emekli olmama neredeyse 3 sene var. 1994'te bir ehliyet alıp şoförler odasına kaydoldum. Oradan bir bağkur başlattım. Sonra çocuğumuz yurt dışında okuttuğum için, işlerin de azalmasından dolayı o dönemde bağkuru ödeyemedim. 2000 yılından sonra işler geri geri gitmeye başladı.

Mahalle değişti işler bitti

Kahveler kapandı, marketler çoğaldı, mahallenin yeni nesli de gidince mahalle köreldi. 2010 yılında işler iyice bozulunca bakkalı kapattım. Bakkalı kapattıktan sonra tarla işlerince çalışmaya başladım. Saman, balya işleri yaptım. Kış dönemlerinde canım sıkılıyordu. Boş durmayım diye tuhafiye açmaya karar verdim. Üç yıl önce emniyetin yan sokağında tuhafiye açtım. Şimdi kışın tuhafiyede duruyorum, yazım tarla işlerinde çalışıyorum. İşyerimde ağırlıkla ip var. İp yazın pek satılmıyor zaten. Kışın daha çok satış oluyor. Yaz günü kadınlar bağda bahçede olunca örgü işlerine çok fazla zaman kalmıyor. Ama kış gelince dışarıdan el ayak çekilince kadınlar kendini örgüye veriyor. Burası gibi küçük ilçelerde ip satmak mevsimlik bir iş gibi yani.

Binlerce çeşit ip var

Piyasada onlarca çeşit ip markası var. Her markanın yüzlerce çeşidi var. Türkiye'de üretilen iplerden birer çeşit alsam benim dükkan gibi on dükkan almaz. Mesela Alize'nin 2 bin çeşidi var. Nako'nun 2 bin çeşidi var. Kadınlar tarafından en çok tutulan ip markası Alize. Büyük şehirlerde olsa bu işle bir ev geçindirilebilir ama burada zor. Yıllık yaklaşık 30 bin liralık mal alıp satıyorum. Kalan parada bizim kışımızı çıkarıyor.

Ekonomik durgunluk var

Ortalıkta ciddi bir durgunluk var. Dükkanın önünden saatlerce insan geçmediği bile oluyor. İnsanların alım gücü çok fazla düştü. Cebimizdeki para yarı yarıya değer kaybetti. Markette 300 liraya dolan sepet artık 600 liraya doluyor. 15-20 yıl önce daha değişik bir ekonomi vardı. Para çoktu. Alım gücü çoktu. Parayı yemekle bitiremezdik. Vatandaşın sıkıntısı yoktu. İsteyen istediğini alabiliyordu.

Esnafların sıkıntısı veresiye

Benim esnaflıkta yaşadım en büyük sıkıntı veresiye. Veresiye defterimde çok alacak kaldı. Bu veresiye küçük esnafın kara bahtı. Küçük esnaf ne çekiyorsa bu veresiyeden çekiyor. Büyük marketlere kimsenin nazı geçmiyor ama küçük esnaf öyle değil. Herkes için konuşmuyorum. Borcuna günü gününe sadık olanda var ama yazdırıp yazdırıp bir daha uğramayanları ne yapacağız. Ben bu insanları anlamıyorum. Borcunu ödemedikleri şeyleri kendi boğazlarından, evlatlarının boğazlarından nasıl geçiriyorlar. Bu tamamen haram bir şey.

İş olmadan ilçe gelişmez

İlçemizin Konya'ya yakın olması çok güzel ama biz bunu ilçemiz için avantaja çeviremiyoruz. İnsanlar gelirinin büyük bölümünü Konya'ya harcıyor. İstihdam olmadığı için Sarayönü cazibesini arttıramıyor. Burada bir şekilde iş sahaları oluşturulması gerekiyor. İstihdam olmadığı sürece Sarayönü gelişmez. Zaten okuyan gençlerde buradan geri dönmemek üzere gidiyor. İlçemiz genç olarak çok fazla göç veriyor. Tahsilli insanlarımızın hepsi dışarıda. Burası da kendi yağında kavrulmaya çalışıyor. Şimdi herkes organize sanayiye umut bağladı. Başarabilirlerse Sarayönü gelişebilir.