TARİHİMİZDEN HİKAYELER

İyi gidiyoruz.

Kararlı ve dik duruşumuz yıllardır kanımızı emen terörün sonunu getiriyor.

Yedi değil, yetmiş iki devletin desteklediği terörün çapulcuları Mehmetçik karşısında kaçacak delik arıyor. Askerimizin ve polisimizin yurt içinde ve dışında yaptığı operasyonlar ile iyice beli kırılan teröristlere ağababaları da ‘palavra’ sözlerin dışında yardım edemiyor. Hatta, başka bir terör örgütünün sözde liderinin bombalanarak öldürülmesini, sizin de sonunuz böyle olmasın aman kaçın diye mesaj veriyor.

Hepsinin kökü kuruyacak.

Belki de batıya kayacak.

Ancak kayış serüveni bizi çok ilgilendirmiyor.

Çaresizliklerini yine masum sivilleri katlederek gösteriyorlar.

Aslında görevleri insanlara korku ve ümitsizlik verip, eylemleri yaptıkları ülkelere Amerika’yı ve batılıları davet etmek.

Hep öyle yaptılar.

Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın eşini hatırlayın. Sanki bir b…..k muş gibi Türkiye ye gelir, doğruca Diyarbakır’a gidip beslemeleriyle görüşürdü. Sonra da koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne laf eder giderdi.

Şimdi sarı yelekliler Fransa da hak arama gösterisi yapıyor. Dünya’dan gidip de görüşen var mı?

Yok.

Size bir hikaye anlatayım.

Kanuni Sultan Süleyman Han, bir gün bir şehirde  gezerken tanınmış bir şairi son derece pejmürde bir kı­lık ile görmüş. Her şair gibi bu şairin de sevgilisine şiir­lerinde bol keseden beldeler ve şehirler bağışlamış oldu­ğunu hatırlayan Padişah şaire şöyle der:-

Eeee, Şair efendi, sevgilinin bir benine Semerkand ile Buhara'yı verecek kadar hovardalık edenin sonu işte budur.

Ben bir kasabayı alıncaya kadar dünyanın zorluğunu çekiyorum. Sen her mısranda beşini-onunu birden harcıyorsun

Batılılar terörün hepsini harcadılar.

Yemen de, Sudan da, Suriye de, Irak ta Afganistan da planları hep boşa çıkmaya başladı.

Mızrak çuvala sığmıyor.

Yalanlarını teröristlerde anlamaya başladı. Suriye’den çıkan Amerikan askerlerini “Bizi yalnız bıraktınız” diyerek taşladılar.

İyice akıllanırlarsa alacaklarını da isteyeceklerdir.

Nasıl mı?

Size bir hikaye daha.

Kral "Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!" demiş.

Yalancılar hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;

"Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü".

Kral: "Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, Arslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!..''

Yalancı: "Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!.."

Kral: "Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!.."

Yalancı: Kralım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!"

Kral: "Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir".

Böylece kral, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse kralı bu yalandır dedirtememiş. Ama bir gün Keloğlan gelmiş;

Kralım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim.

"Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen borcunu öde!.."

Amerika, İsrail, İngiltere dahil batılı ülkeler bu borcu ödeyeceksiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi