AH ESKİ RAMAZANLAR

Ramazan ayında yılları çok görmüş insanlarla muhabbet ederken “Ah eski Ramazanlar” diye ah çekerek başlarlar anılarını anlatmaya.

Bizde dinledikçe insanların ne kadar hoş sohbet oldukları yorumunu yaparız.

Bazen de dinlediğimiz o sohbetleri kendimizin bulunduğu başka ortamlarda bizde; ballandıra, ballandıra paylaşırız.

Neler yapmazlarmış ki;

Sahura kadar evde hazırladıkları doğal kuru yemişleri yerken, türlü türlü oyunlar, fıkralar, hikayeler anlatırlarmış.

Eski bir ramazan yaşayalım diye Cemal dede ile Ali abiyi aradım.

İkisinden de alıntı olduğunu söyledikleri birer hikaye aldım.

Aslında bu hikayeler insanı hem uyarıyor, hem de güldürüyor.

Belki de telefon dolandırıcıları ve benzerlerini yaşadığımız tam bu günümüzü anlatıyor.

Bende anlattıkları gibi sizinle paylaşıyorum.

 

UYANIK HIRSIZ

Hırsızın biri, bir evin çatısına çıkar ve anten kablosunu keser.

Evin reisi tam televizyona dalmışken yayın kesilince, televizyonunu biraz kurcalar, görüntü gelmeyince de;

"Bozuldu herhalde" diyerek uyumaya geçer.

Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı çalıp adamın karısına;

"Yenge, beni abi gönderdi, televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi" der.

Saf kadıncağız nereden bilsin, televizyonu verir tabi ki...

Adam işten eve döndüğünde televizyonu yerinde göremeyince, meraklanıp sorar eşine. Kadın durumu anlatınca da şok olur adeta.

Şaşkına dönen çift, nasıl böyle bir oyuna geldiklerine inanamazlar bir türlü...

Aradan birkaç gün geçer...

Aynı çift, balkonda çay keyfi yapmaktadır. Caddeden geçerken sırıta sırıta balkona bakan delikanlıyı gören kadın, heyecanla yerinden fırlar;

"İşte ordaa, televizyonu çalan hırsız buu" diye bağırmaya başlar.

Adam telaşla yerinden fırlar ve hırsızın peşine düşer. Pijamalarıyla ve yalınayak o caddeden bu caddeye koşturur durur...

Beş dakika sonra kapı çalar. Kadın kapıyı açtığında düzgün kıyafetli bir adam önce kendini tanıtır;

"Ben polis memuru Yaşar. Beyiniz az önce yakaladığı bir hırsızı emniyete teslim etti. Fakat pantolonunu ve cüzdanını evde unutmuş, onları almaya geldim."

Kadın çok sevinir bu duruma ve bir çırpıda koşar getirir pantolonu ve cüzdanı.

Aradan 15 dakika geçer ve adam koşmaktan bitkin düşmüş bir halde eve döner.

Kadının keyfi yerindedir ama... Adam içeri adımını atar atmaz boynuna sarılır:

"Helal olsun sana bey, bu yaşında nasıl da yakaladın o genç adamı, bravo sana."

Adeta burnundan soluyan adamın şaka kaldıracak hali yoktur:

"Dalgamı geçiyorsun benimle hanım, ne yakalaması? Tazı gibi koşuyo şerefsiz. Don, gömlek rezil etti beni yedi mahalleye."

Bir anda tüm neşesi kaçar kadının. Kısık bir sesle:

"Eee? O zaman o polis niye öyle dedi?" diye sorar.

"Hangi polis?"

"Pantolonunla cüzdanını almaya gelen polis."

DUYMADIN MI TOP PATLADI

Tilki ormanda gezerken bir ağacın altında asılı bir but görür. Ağacı ve budu çok fazla yaklaşmadan ve dokunmadan kontrol ederken bunun bir tuzak olduğunu anlar.

But bir iple ağaçlar arasında saklı bombaya bağlıdır.

Tilki ağaçtan biraz daha uzaklaşır ve başını kollarının üzerine koyarak yatar.

Biraz sonra Kurt gelir.

Budu görür. Orada öylece yatan tilkiye sorar;

‘Ne yapıyorsun dostum. Karnın aç mı?’

Tilki cevap verir;

‘Evet’

‘Burada bir but var görmedin mi’

‘Gördüm’

‘Neden yemedin?’

‘Ben bugün orucum’

Kurt içinden ‘Tilki oruçken budun hepsini kendim yerim’ diyerek ete uzanır uzanmaz bir patlama sesi duyulur. Ortalık toz duman. Kurt yaralı ve hareketsiz olarak yerden yatarken, Tilki yere düşen budu yemeye başlar.

Bunu gören Kurt; Tilkiye ‘hani sen oruçtun?’ diye sorar.

Tilki pişkin bir şekilde sırıtarak;

‘Biraz önce top patladı, duymadın mı?’ der.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi