Geçmişten günümüze "Sarayönü"-91

Geçmişten günümüze "Sarayönü"-91
Konya’daki Karaçay Sülalelerinin Atayurtlarında SufilerDiğer Kuzey Kafkas milletleri gibi Karaçay’da da sufi faaliyetleri ilk defa Altın Orda döneminde başlamıştı. O zamanlar bölgede Kübreviyye ve Yeseviyye Tarikatları mevcuttu.Karaçaylılar...

Konya’daki Karaçay Sülalelerinin Atayurtlarında Sufiler

Diğer Kuzey Kafkas milletleri gibi Karaçay’da da sufi faaliyetleri ilk defa Altın Orda döneminde başlamıştı. O zamanlar bölgede Kübreviyye ve Yeseviyye Tarikatları mevcuttu.

Karaçaylılar ecdatlarının bir kısmının Macar adlı şehirden geldiğini söylemektedirler. Mevcudiyeti tarihi kaynaklarda gösterilen bu büyük şehirde Altın Orda hükümdârının yazlık ikametgâhı bulunuyordu. Tarihçiler Macar’da sûfîlere ait çeşitli mekanların da (hankâh, zâviye, vb.) mevcut olduğunu bildiriyor. Şehri ziyaret etmiş olan İbn-i Batuta (1333) şunları yazıyor: “...Ben Macar Şehri’ne gittim. Burası Türk şehirleri arasında en iyilerinden biridir. Macar’da Cuma namazı kıldık...”.

Takip eden asırlarda Kuzey Kafkasya’ya tarikatlar özellikle de Nakşibendîlik, hem Orta Asya hem de Osmanlı İmparatorluğu yönlerinden girip yayılmaya başladı. Orta ve Batı Kafkasya’da İslam’ın yayılmasında da sûfîlerin büyük rolü oldu. Manevî zincirin (silsile) Şah Bahâuddin Nakşibendî’den başlaması, daha sonra da müceddid Şeyh Ahmed Fârûkî (1563/4-1625) ve Şeyh Hâlid Bağdadî (+1827) yolu ile gelmesi sebebiyle, tarikatın bu koluna Nakşibendiyye-Müceddidiyye-Hâlidiyye deniyordu. Şeyh Hâlid’den sonra müridi Şeyh İsmail Kürdamîrî-Şirvanî’nin gayretleriyle bu tarikat Kafkasya’ya da girdi.

Karaçay’da kullanılan sûfî kitaplarında bildirildiğine göre, Kafkasya’daki Nakşibendîlik iki ayrı mürşidden gelen iki kola bölünmüştü:

Birinci Kol: Tarikat, Has Muhammed Şirvânî’den Dağıstan’da Şeyh Muhammed Yarağî (1772-1838)’ye, ondan da Cemâleddin Kazikumukî (1788-1869)’ye ulaşmıştı. Onun izni ile irşad görevi Şeyh Abdurrahman Sugûrî’ye verilmiş; ondan Tetekay Haci’ye, ondan da Şeyh Şerâfeddin’e geçmişti. Bu zatların hepsi Dağıstan’da idiler. Şeyh Şerâfeddin, Karaçaylı müridi Botaşlanı Haci Muhammad’a (Şakay’ulu Haci) (1895-1937) irşad yetkisi vermiş, o da memleketinde bir sûfî cemaatı oluşturmuştu. Silsile ayrıca, yukarıda adı geçen Şeyh Abdurrahman Sugûrî’den, halifesi Dağıstanlı Hacı Seyid Efendi yolu ile “Kazanişi” adlı Kumuk köyündeki Hacı Efendi’ye de gelmişti. O da Karaçaylı müridi Bicileni Ojay Efendi (1889-1937)’ye irşad izni vermişti. Böylece Nakşibendî tarikatının Kafkasya’daki birinci kolundan Karaçay’da iki ayrı dal doğmuştu.

İkinci Kol: Silsile, Şeyh İsmail Kürdamîrî’den sonra farklı bir halife Şeyh Muhammed Salih ile de yürümüş, ondan İbrahim Haci Kutkaşânî’ye, ondan Lali köyünden Yunus Haci’ye, ondan Almalı köyünden Şeyh Mahmud (1810-1877)’a, ondan da Tal Köyü’nden Ahmad Efendi’ye geçmişti. Bu şeyhlerin tamamı Azerbaycan’da yaşamışlardı. Şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti topraklarından Şeyh Temirhan da, bu Ahmad Efendi’nin müridi olmuş ve ondan irşad izni alıp yurduna dönmüştü.

Sonuç olarak, Karaçaylıların yaşadığı Yukarı Kuban Bölgesinde, Nakşibendî Tarikatı’nın Kafkasya’daki iki kolundan üç ayrı gurup oluşmuştu. Karaçay’da Nakşibendî tarikatına katılanlar arasında tanınmış kişiler vardı. Meselâ Akbaylanı İsmail Efendi (Çokuna Efendi) (1873/4-1937), Arap harflerine dayanarak Karaçay milletinin ilk alfabesini oluşturmuş, Karaçay’daki ilk gazeteyi çıkarmış, ilk kitabı yazıp bastırmış öncü bir aydındı; aynı zamanda din adamı olarak halka hizmet ediyordu. Onun yazdığı Karaçayca “Mavlut Kitabı” bugün de kullanılmaktadır. İsmail Efendi’nin kardeşlerinin çoğu 1905’te Osmanlı İmparatorluğu’na göçtüler.

Haçirleni Yusuf Efendi (+1903) tanınmış bir din adamıydı ve yazdığı şiirlerle Karaçay’da dînî edebiyatın kurucularından biri olmuştu. Dağıstan’dan gelip Karaçay’a yerleşen ve “Kumukları” adlı sülaleyi kuran Abdülkadir oğlu Adam Efendi (1848-1933), Cazlık köyünde medrese açmıştı.

Batçalanı Hacı Bekir Efendi (1859-1944) diğer Müslüman Kafkas milletlerindeki (Dağıstan, Çeçen, İnguş) yakın ilişki içindeydi. Kâdirî Tarikatı’na mensup temsilciler, sürekli ona misafir gelirlerdi.

Özdenleni Buşay Amma (1860-1943) tanınmış bir tarikat mensubu idi. Yukarıda bahsedilen Şakay’ulu Haci’yi önce o okutmuştu. Kur’an ile hastaları tedavi ederdi.

Özdenleni Habat Efendi (1885-1939), veli olarak bilinir, keramet sahibi olduğuna inanılırdı. Dağıstan’da okumuş olan Dolalanı Aliy Efendi (1880-1974) de Kur’an ayetleri okuyarak hastaları iyileştirmesi ile tanınırdı. Karaçaylı sûfîler içinde Batçalanı Davud Efendi’nin (1902-1991) büyük itibarı vardı. Komünist diktatörlük döneminde tutuklanmıştı. Yetiştirdiği talebeleri de halk arasında büyük saygı görüyordu. Yine bir tarikat mensubu olan Semenleni Unuh Haci’nin kerametleri hâlâ

halk arasında hatırlanmaktadır. Onun oğlu Cırçı İsmail ise Karaçay’ın en büyük halk şairi sayılmaktadır ve o da Nakşibendî’dir.

Tanınmış bir din adamı olan Koçharlanı Mussa Efendi (1900-1977) tarikat yoluna Dağıstan’da okurken girmişti. Onun yazdığı “Mavlut bla Zikirle” adlı kitabı günümüzde Karaçay’da kullanılmaktadır.

Gapbuşlanı Yahya Efendi (1905-1986) tarikat mensubu idi; sûfî tarzında yazdığı şiirleri ile halk arasında tanınmış ve sevilen bir zat idi. Bicileni Astakgu Efendi (1910-1986) tarikatın Ojay Efendi kolunu, onun takipçisi olarak devam ettirmişti.

Bahsedilen sûfî guruplara katılanlar içinde, Karaçay’ın tanınmış büyük sülâlelerine mensup kişiler vardı. Bunlar içinde özellikle Akbay, Bayramuk, Batça, Bici, Botaş, Özden, Korkmaz, Koçhar, Semen ve Sılpağar sülaleleri ön plana çıkmaktaydı. Bu sülalelerden pek çok kişi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkiye’ye göçmüşler, Başhüyük, Yakapınar, Doğlat, Çiftlikköy ve Çilehane gibi köylere yerleşmişlerdi.

Yukarıda ismi geçen şahısların bir kısmı (meselâ Şаkаy’ulu Haci, Оjаy Efеndi, Buşаy Amma, Habat Efendi ve çokuna Efendi) komünist rejim tarafından yok edildiler; pek çoğu da ya hapse atıldı ya da Sibirya’ya sürüldü. Yine de tarikatlar yer altına çekilerek yaşamaya devam ettiler.

Son zamanlarda Kuzey Kafkasya müslümanları arasında, Türkiye’deki mürşitlere yönelik bir ilgi başlamıştır. Özellikle Nakşibendî tarikatı ile ilgili pek çok kitap ve usul, Türkiye’den Kafkasya’ya gelmektedir.

Sûfîlerin metodları Karaçay’da eskiden beri değerli görülmüş; samimi olarak bu yola girmiş kişilerin iyi halleri, yumuşaklıkları, iyi niyetleri takdirle anılmıştır. Çeşitli iç problemlerden muzdarip olan Kafkasya’nın manevi bir aydınlanmaya muhtaç olduğu şüphesizdir. Bu olmadan Kafkas milletlerinin birbirleriyle anlaşacak bir dil bulması ve kavgaların durması imkânsızdır. Böyle bir aydınlanmanın en etkili yöntemlerinden birinin tarikat yolu olduğunu tarihimiz açıkça göstermektedir.

Bize göre Türkiye’de yaşayan (Karaçaylılar dâhil) muhacir Kafkaslılar ve onlarla birlikte Türk kardeşlerimiz, bu aydınlatma işine katkıda bulunabilirlerse komşu Kafkasya’ya büyük bir yardımda bulunmuş ve büyük sevab işlemiş olacaklardır. Taraflar arasında köprü kuracak olanlar âlimlerdir. Onların değerli sözleri, samimi faaliyetleri ve anlamlı kitaplarıyla milletlerimiz arasında çok yakın ve sıkı ilişkiler kurulması mümkün olacaktır.

Araştırma: Raşid HATUYEV

Kaynak: Sarayönü Sempozyumu Kitabı