Gelecek Nesillerin Hakkı: Temiz Bir Çevre

Çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Basit anlatımıyla gözümüzün gördüğü her şeydir. Yaşadığımız ortam, etrafımızdaki doğa ve hatta geleceğimizdir çevre…

Doğal dengeyi oluşturan zincirin halkalarında meydana gelen kopmalar zincirin tümünü etkileyip, dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Dengenin bozulmasında en önemli faktör insandır.

Çünkü insanın yaşamını sürdürmesine ve faydalanmaya yönelik yaptığı her davranış ve her yenilik doğal dengeyi etkilemektedir [1].

Anayasa’nın 56. maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmünü içermektedir [2].

Çevre hakkı, bugün çevre politikaları alanında önemli ve belirleyici bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada çevre hakkı, konusu ve tarafları ile birlikte önem kazanmakta ve hayatımızda daha fazla yer tutmaktadır.

Zamanla insanın herşeyi kontrol altına alma isteği, doğa tahribatını başlatmıştır. Doğada ilk tahribat ateşin bulunulmasıyla ormanlık alanlarda ortaya çıkmış ve bu alanların çok önemli bir bölümü yok olmuştur. Ancak doğadaki bu gelişim endüstri devrimine kadar kendini çok fazla hissettirmemiştir[3].

Endüstri Devrimi 1765 yılında James Watt’ın ilk buharlı makineyi bulmasıyla başlamış, 1870’de elektriğin demir üretiminde girdi olarak kullanımıyla gelişmiş ve 1940 yılında Fordist Üretim Sistemiyle hızlanmıştır. 1980’lerde gündeme gelen Esnek Üretim Sistemi ve Bilgi Toplumu aşaması günümüzde de devam etmektedir. Bu süreç üretim ve kaynak kullanımındaki artışı inanılmaz boyutlara taşımıştır[4].

Hala devam eden bu devrim günümüzde siber, yapay zeka ve akıllı sistemler ile Endüstri 4.0 ismini alarak devam etmektedir.

Özellikle 20. yüzyılda yaşanan teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelere bağlı olarak yaşanan hızlı sanayileşme, sanayi atıklarının çevre üzerindeki olumsuz etkileri, insan ve çevre sağlığını tehdit edici boyutlara ulaşmış, bu tehlike küresel ısınma, kuraklık, iklim değişikliği, içme suyu kaynaklarının azalması şeklinde göz ardı edilemeyecek seviyeye ulaşmıştır. Çevre sorunlarındaki artış aynı zamanda çevre ile ilgili tedbir alınması gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. Çevresel değerlerin hukuki güvence altına alınması amacıyla çevreye ilişkin hükümler Anayasa, Kanun ve Yönetmeliklerde yer almaya başlamıştır[5].

Son 10 yıl içerisinde bu yer alış artık küresel anlaşmalar ile daha çok ülkelerin hayatlarını etkiler hale gelmiştir. Geçtiğimiz yıllarda Dünya gündemini işgal eden Paris İklim Sözleşmesi bunların başında yer almaktadır.

Paris İklim Anlaşması, taraf olan ülkelere iklim değişikliğine duyarlı olarak özellikle sanayi ve tüketim alanlarında iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı konularında yükümlülükler öngörmektedir. Paris İklim Anlaşması Türkiye tarafından 2016 yılında imzalanmış fakat uzun bir süre onay süreci başlatılmamıştır.

AB, 2030'a gelindiğinde Avrupa’nın karbon salınımını 1990 düzeyine göre yüzde 55 düşürmeyi planlıyor. Bu hedefe uygun olarak hazırladığı bir kalkınma planı niteliğinde olan "Fit for 55 (55’e Uyum)" paketini de 2021 yılı Temmuz ayında açıklayan AB’nin nihai hedefi 2050 yılında dünyanın ilk karbon-nötr kıtası olmak.

Türkiye’nin en büyük ticaret partneri olan AB, 2050 yılına kadar yeşil ve dijital dönüşüm ekseninde kendisini tamamen dönüştürürken, Avrupa ile ilişkilerine devam etmek isteyen Türkiye’nin bu ikiz dönüşüme kayıtsız kalması beklenemezdi.

Nitekim öyle de oldu.Paris İklim Anlaşması'nın onaylanmasına ilişkin kanun teklifinin TBMM tarafından kabul edilmesi ve 7 Ekim 2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla, Türkiye resmen anlaşmaya taraf olmuştur.

Fakat Türkiye henüz evsel atıkları tam anlamıyla ayrıştırarak toplayabilen bir ülke değil. Bu nedenle Türkiye 2053 yılında karbon-nötr bir ülke olabilmek için döngüsel ekonomi felsefesini iyice içselleştirmeli ve atıkların bir gramını bile ziyan etmeden geri dönüştürmeyi başarmalıdır. Bu sistem ve politikaya ihtiyaç duymakla beraber vatandaşlarında bu bir yük değil de sorumluluk bilinci ile sahiplenmesi gerekmektedir.

Belirginleşen çevre hassasiyeti ve Dünya’nın bazı bölgelerinde yaşanan çevre felaketlerinin canlı kayıplarına da yol açması sorunu küresel hale getirmiştir. Buna bağlı olarak ise İsveç’in Stockholm kentinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında, her yıl 5 Haziran tarihinde, çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemde bulunulması amacıyla kutlanma kararı alınmıştır.

Her yıl bir tema belirlenerek çevre koruma farkındalığı oluşturulmaktadır [6]. 2023 yılı teması Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “Temiz Deniz Temiz Dünya” olarak belirlenmiştir[7].

Ayrıca 2024 Dünya Su Günü Teması da “Barış için sudan faydalanmak” temasıyla başlıyor ve bu, suyun küresel barış, istikrar ve refah üzerindeki kritik rolüne dikkat çekilmek istenmektedir [8].

Dünya Bankası’nın 2018 yılında yayımladığı atık yönetimine ilişkin bir rapor, yıllık küresel atık üretiminin gelecek 30 yıl içerisinde 2,01 milyar tondan 3,4 milyar tona çıkmasının beklendiğini; acil eylemler alınmadığı takdirde küresel atıkların 2050 yılında %70 oranında artacağını belirtmektedir. Bununla birlikte, şehirlerde yaşayan vatandaşlar, kırsalda yaşayanlara nazaran iki katı daha fazla atık çıkarmaktadır.

Aynı rapor, 2016 yılında dünyada 242 milyon ton plastik atık üretildiğini ve bunların tüm kentsel katı atıkların %12’sini oluşturduğunu da aktarmaktadır. Bu atıklar, 57 milyon tonu Doğu Asya ve Pasifik’te, 45 milyon tonu Avrupa ile Orta Asya’da ve 35 milyon tonu da Kuzey Amerika’da olmak üzere en çok üç bölgede ortaya çıkmaktadır [9].

Türkiye’de 2019 yılına ait anket sonuçlarına göre: 27 ilde hava kirliliğinin, 27 ilde su kirliliğinin, 25 ilde atıkların, 2 ilde ise gürültü kirliliğinin birinci öncelikli çevre sorunu olduğu, hava kirliliği, su kirliliği ve atık sorunlarının Ülkemizin en öncelikli üç çevre sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Toprak kirliliği, erozyon ve doğal çevrenin tahribatı çevre sorunu olarak belirtilmekle birlikte hiçbir ilimizde ilk üç öncelik sırasında yer almamıştır. Ülkemizde 81 İlimizin 27’sinde birinci, 24’ünde ikinci, 20’sinde ise üçüncü öncelikli çevre sorunu olarak belirtilen hava kirliliği toplamda 71 ilde önemli bir çevre sorunu olarak öne çıkmaktadır. Hava kirliliğinin en önemli kaynağı evsel ısınma (57 il) olarak görülürken bunu maden işletmeleri, karayolu trafiği, imalat sanayi işletmeleri, termik santraller, diğer sanayi faaliyetleri, anız yangınları izlemektedir. Hava kirliliğinin birincil kaynağının sanayi olduğu iller Marmara Bölgesi, İç Ege ve Batı Karadeniz’de yoğunlaşmaktadır. Ülkemizde 81 İlimizin 27’sinde birinci, 30’unda ikinci, 16’sında ise üçüncü öncelikli çevre sorunu olarak belirtilen su kirliliği toplamda 73 ilde önemli bir çevre sorunu olarak öne çıkmaktadır [10].

Rapora göre Konya’nın birinci önceliği Hava Kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgemizde tarım alanlarının çok olması ve yeraltı sularının azalmasından kaynaklı obruk artışı esasında bize ilk sırada su ve su ile ilgili olması gerektiğini düşündürmektedir. Olayları değerlendirirken muhakkak geçmişi ile de irdelemek gerekir.

Çevre sorunlarının temelinde geçmişte yaptığımız hatalar, yanlışlar veyahut tercihler yer almaktadır. Hiçbir çevre kirliliğini bir diğer çevre kirliliği ile kıyaslayarak haklı veyahut makul gösteremeyiz. Bu bakımdan su, hava, toprak, gürültü, deniz vb. tüm kirlilikleri önlemede hepimize görev ve sorumluluklar düşmekte olduğunu unutmamalıyız.

Sonuç olarak eskilerin bir ifadesi ile bu konuyu anlatmak iyi olacaktır. İnsanoğlu önce para kazanmak için sağlığını harcar sonra ise kaybettiği sağlığını geri kazanmak için de kazandığı parasını harcarmış. Bu söz tam da bizim halimizi anlatmaktadır. Çünkü sanayi devriminden bu yana çevreyi kontrolsüz ve acımasızca kirlettik hala da kirletiyoruz.

Şimdi ise kirleterek kazandıklarımızı temizlemek için harcamak zorunda olduğumuz gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu yüzden de bu yazımın başlığını Gelecek Nesillerin Hakkı: Temiz Bir Çevre olarak belirledim.

Çünkü unutmamalıyız ki çevre bize miras değil gelecek nesillere devredeceğimiz bir emanettir. Benim yaptığımdan ne olur dememeliyiz çevremizi temiz tutmalı ve çevremizin kirlenmesine engel olmalıyız…

KAYNAKLAR

[1] URL, https://usak.csb.gov.tr/cevre-nedir-i-1670, E. R., 27/02/2024

[2] TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, Resmî Gazete Tarihi: 09.11.1982 Resmî Gazete Sayısı: 17863

[3] Dinler Zeynel, İktisada Giriş, Ekin Kitabevi Yayınları, Dokuzuncu Bas.,sf 288, Bursa 2003

[4] Karabıçak, M.,& Armağan, R., 2004. Çevre Sorunlarının Ortaya Çıkış Süreci, Çevre Yönetiminin Temelleri Ve Ekonomik Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, C.9, S.2 s.203-228.

[5] URL, https://cevreonline.com/cevre-hukuku-ve-tarihcesi/, E.R., 27/02/2024

[6] URL, https://www.ab.gov.tr/5-haziran-dunya-cevre-gunu_51288.html, E.R., 27/02/2024

[7] URL, https://www.khas.edu.tr/dunya-cevre-gunu-temiz-deniz-temiz-dunya-temasi-ile-kutlandi/, E.R., 27/02/2024

[8] URL, https://www.ethicwater.com.tr/2024/02/15/2024-dunya-su-gunu-temasi-baris-icin-sudan-faydalanmak, E.R., 27/02/2024

[9]İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Değerlendirme Notu, 2020, Ab Ve Türkiye’de Plastiklerin Geleceği, Kasım, İstanbul.

[10] Türkiye Çevre Sorunları Ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu 2020, Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin Ve Denetim Genel Müdürlüğü, Ankara.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kamil Öden Arşivi