ÇİLELİ YILLAR

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında ecdadımızın yaşadığı acıyı ve çileli yılları bizler ne gördük, ne de yaşadık.

Duamız da öyle yılları bu milletin evlatları bir daha yaşamasın.

Anadolu da 1940 ile 1960 arası doğan kız ve erkek çocukları o acılı yılları dedelerinden ninelerinden hep dinlediler.

Yunan, Bulgar, Sırp zalimlerinin ellerinden kurtularak Balkanlardan ata yurtlarına göç edenlerin torunları da o vahşetleri dinleyerek büyüdüler.

Batılıların bize yaşattığı yokluk, vahşet hepsi biraradaydı.

Acıyı ve çileli yılları görmedik ama duydukça ve okudukça o çekilen acıları yüreğimizde çok hissettik.

Yakın zamanlarda İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'nde bilgi sistemleri şube müdürü olarak görev yapan Orman Yüksek Mühendisi Erhan Kılıç, 'Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Ağaç Bayramları' konulu yüksek lisans tezi çalışması kapsamında yaptığı arşiv araştırmasında ulaştığı belgeyi okuyunca içimizin yanmaması mümkün değildi.

Kılıç’ın, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi'nde 1'inci Dünya Savaşı'nın devam ettiği 20 Mart 1916'da Beşiktaş Barbaros Numune Mektebi idarecilerinin, İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne Osmanlıca yazılan el yazılı belgede öğrencilerin ayakkabıları olmadığı için davet edildikleri ağaç bayramına katılamayacakları ifadelerinin altında şunlar yazıyordu.

" Müdürlüğünüzden 18 Mart 1916 tarih ve 114 numaralı şerefle gelen yazınızla, ağaç dikme bayramına iştirak etmek üzere 24 Mart 1916 Cuma günü mektebin de Kağıthane’ye gitmesi emri buyurulmakta ise de ekli belgenin içeriğinin altıncı maddesinde işaret edildiği şekilde talebenin ayakkabıları mümkün mertebe sağlam olması icap ettiği halde maalesef yarısı şehit çocuklarından oluşan fakir talebemizin mektebe gelebilecek ayakkabıdan bile mahrum oldukları göz önüne alınırsa katılımın tahammülsüz olacağının tezahür edeceği gibi küçük sınıflar talebesi de bu kadar uzak mesafeyi yürümek kabiliyetinden mahrum bulundukları için ancak yukarı sınıflardan beş altı talebe gidebileceklerdir.”

Batı hayranları unutmasın.

Batının insan olmadığını sadece tarihi şu bir iki olaylardan da hatırlasın.

20 Ekim 1827'de Osmanlı donanması komutanına Navarin’de İngiliz, Rus ve Fransız gemilerinden oluşan müttefik donanması komutanları barış teklifinde bulundu.Türkler insanca görüşmelere giderken İngiliz, Rus ve Fransız gemilerinden oluşan müttefik donanmasıkomutanları Osmanlı’nın savunma gücünü yok etmek ve bu yolla Yunanistan'ın bağımsızlığını sağlamak düşüncesiyle Osmanlı donanmasına aniden ve kalleşçe saldırarak büyük bir bozgun yaşattılar.

Bir de Türk tebaasında olan Selanik şehrinin elimizden çıkma nedenine bakalım.

Balkan Savaşı’nda Selanik savunmasını, Hasan Tahsin Pasa denilen ve gizli Türk düşmanı olan bu zat yapmıştı. Tek kursun bile atmadan ve mahiyetindeki askerlerinin de güya yaşamlarını teminat altına alarak silahlarını da ellerinden aldıktan sonra askerlerle beraber Selanik şehrini Yunana teslim etti.

Yunanlılar, 26 bin Türk askerini öldürmeyeceklerine dair söz vermelerine rağmen, 3 gün içerisinde bütün Türk askerlerini katlettiler. Ama yalnız Hasan Tahsin paşaya dokunmadılar.  Günümüzde Yunan ordusu bu paşanın mezarına her yıl çelenk bırakıp tören yapar.

Mudanya Mütarekesi'nin Yunanistan tarafından kabul edilmesinden sonra; Yunan birlikleri Trakya'yı tahliye etmeye başlayıncapaniğe kapılan yerli Rumlar da ev ve bahçeleri yakarak onların peşinden gittiler.

Sonra mı?

Çoğu geri geldi

Yoksa bu kadar vatan haini nereden yetişecek.

Biz mi?

Milli Mücadele ile vatan topraklarımızdan batılıları kovduk.

Dünya ya Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ettik

Yokluk ve acının közünde büyük umutlarla ve geleceğe güvenle bakarak yaşamayı sürdürdük.

Çünkü namusumuzu çiğnetmedik.

Un çuvallarından elbiseler diktik.

Ayakkabısız sokaklarda gezdik.

Bugün mü?

Yunanistan Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’den Seville Haritasını kullanarak nerdeyse 200 bin km kare alan çalıyor.

Bizim sınırlarımız mavidir ve arkamızda ‘Batı’var diyor.

Bizim de vatanımız mavi sınırlarımız kırmızıdır. Arkamızda 100 yıl önce de Allah tan başka kimse yoktu

Cumhuriyet Bayramımız ilelebet olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi