ALLAH'IM BENİ YAVAŞLAT

Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir. Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telâşlı hızımı dengele. Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver. Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.

Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol. Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret. Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim. Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.

Beni yavaşlat Allah'ım. Ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim. Ve hepsinden önemlisi...

Allah'ım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sükûnet, ikisini birbirinden ayırmak için de akıl ver... (Bu yazı milâttan 2000 yıl önce Hititlere ait kalıntılar içinde bulunan bir duvar yazısına ait.) (İrfan Hattatoğlu)

Demek ki, her asırda insanın acıları, arzuları ve duaları aşağı yukarı aynı. İnsan hep mutluluğu ve huzuru arıyor. Bazen yanlış yerlerde, bazen de olmaz insanlarda. Tüm hayatları ve savaşları bu duyguyu yakalamak adına geçiyor. Beklemesi gereken yerde koşmayı, uçması gereken yerde durması gerektiğini sanıyor.

Şimdi ne yapmalıyım, nasıl davranmalıyım diye sürekli hesap ederek yol almanın kararsızlığı içinde kafa karışıklığı yaşıyor. İçimizdeki seslerin kime ait olduğunu karıştırıyoruz bazen. Nefsimizin sesini, benliğin yorumlarını kendimizi korumak adına dinleyince, vicdanımızın sesi kısılmaya başlıyor.

Hayat hızlı, içimizdeki sesleri tanımak için vakit yok. Koşarken hayatı daha çabuk yakalayabileceğimizi düşünüyoruz. Koşturmaya devam ediyoruz. Hep yetişeceğimiz yerler, arayacağımız kişiler ve bitirmemiz gereken işler var.

Bitmeyen yoğunlukların yorgunu oldu kalplerimiz. Uyusak bile dinlenemiyoruz. Sadece yetişkinler değil çocuklar da, bu hızdan nasibini aldı. Okul, gidilecek kurslar, alınacak dersler, yapılacak ödevler...

Kalan zamanında hızına yetişemediği ekranda seyrettiği çizgi filmler. Saniyede değişen onca kareye bakarak büyüyünce hayatın ritmi de yavaş geliyor. Dersler sıkıcı, evde oturmak bunaltıcı olarak algılanıyor.

Sürekli yeni bir şeyler yapmak, yeni bir yerlere gitmek istiyorlar. Hızlı yaşamak koşuşturmak moda oldu. Yaşadıklarımızı dinlendirecek, çözecek, anlayacak vaktimiz de kalmadı.

ASLINDA hayatı farketmek, ondan lezzet almak, anı ve içindekileri hissederek yaşamak,  en önemlisi de, sevebilmek için yavaşlamak gerekiyor. Ancak yavaşlayınca hissedebiliyoruz yanımızdakini ve yüreğini.

Onun şu an burada bizimle olmasının kıymetini. Hız, insanı sığlaştırıp derinliğini elinden alıyor. Hayata yüklediğin anlamı da unutturuyor.

Uğruna yaşadığımız her şey, eskisi kadar heyecanlandırmıyor. Hız yorup tüketiyor. Yalnız bırakıp, yalnız olmamızı istiyor. Dostlar bile bu hızın içinde ağır gelmeye başlıyor. Eskiden sevilen şeyler yüke dönüşüyor. Uzun sohbetler, dostlarla yapılan muhabbetler ertesi gün yetişecek işler için kısa kesiliyor.

Herkes yoğun, herkes yorgun. Kimsenin kimseye uzun uzun ayıracak vakti yok. Hızı artan her şeye rağmen yaşamak için yavaşlamalıyız. Çocuklarımız için birşeyler yapmak istiyorsak, önce kendimizden başlamalıyız. İnsan kendinde birşeyler yapmadan çocuğunda bu farklılığı oluşturamaz.

Anne baba olmak gerçekten zor. Ama zor olduğu kadar da, eşsiz bir deneyim. Belki de, hiçbirşey, hiçbir yaşanmışlık bu kadar büyütücü olamazdı. Çocuklar, anlatamadıkları düşüncelerini, dile getiremedikleri duygularını oyun aracılığı ile anlatırlar. Dikkatli bir gözlemle ya da çizdiği bir resim üzerinden, iç dünyalarını anlayabiliriz.

Yoğun bir enerjiye sahip olan çocuklar oyunla atarlar. Ruh sağlığı için bu çok önemli. Ruhumuzun dinlenmesi, sükûnet bulması, huzuru hissetmek, rahat nefes almak için yavaşlamalıyız. İnsan iyileştirirken iyileşir. Yardım ederken yardım görür. Elini uzatırsa bir el uzanır. Dua edip isterse bir cevap gelir.

İnsan kendiyle ve içindeki çocukla karşılaşmaya cesaret ettiğinde özgür olmanın serinliğini hisseder. Her şeye rağmen, var olabilmenin, yaşayabilmenin hazzını yaşar. Yaratılan her şeyle beraber, sevilerek yaratılmış olmanın derin huzurunu yaşar. Gözlerini kapatarak değil, açarak mutlu olunabileceğini fark eder.

SAYGILARIMLA…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mebruke BİCAN Arşivi

SEVGİ

28 Şubat 2024 Çarşamba 22:17