Zeliha BÜYÜKCENGİZ

Zeliha BÜYÜKCENGİZ

MEVLİD-İ NEBİ VE PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)

Milletimizin yüreğinde var olan Peygamber sevgisini pekiştirmek, daha da canlandırmak en büyük amacımız olmalıdır.

Bunun için Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.)’in öğrettiği insanî ve ahlâkî erdemleri davranışlarımızın merkezine yerleştirmeliyiz. Çünkü Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki: “Andolsun, Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır.” Rabbimiz, işte bu ilahi fermanıyla O’nu her alanda en güzel örneğimiz ve rehberimiz ilan etmektedir.

Aslında Kur’ân ve hadislere bakıldığında görünen şudur ki, müslümanlar için doğruluk, cömertlik, karşıdakini kendisine tercih, yardımseverlik, güler yüzlülük, ahde vefa vb. pek çok haslet emredilmekte, bu tür özelliklere kavuşanlara bir takım vaatlerde bulunulmaktadır.[1]

Ahlâkî bakımdan mükemmel olan Hz. Peygamber, müslümanlar için numune-i imtisal haline gelirken ona inanmayanlar nezdinde dahi ahlâkî bakımdan saygınlığından bir şey kaybetmemiştir. O konuştuğunda doğru sözlü, ticari muamele ve ortaklıklarında dürüst, insanlarla ilişkilerinde müşfik, güler yüzlü ve candan bir kişi olarak kendisinden söz ettirmiştir.

Hz. Peygamber’in ahlâkî güzellikleri benimsetme hususundaki gayreti hepimize örnektir. Onun yaşlısından gencine, çocuğundan büyüğüne, fakirinden zenginine, erkeğinden kadınına, hüründen kölesine kısacası toplumu oluşturan her kesime hatta hayvanlara ve içerisinde yaşadığı çevreye bile en güzel şekilde davranmaya çalıştığına dair gerek Kur’an gerekse hadis ve diğer İslam tarihi kaynaklarında pek çok sayıda bilgi verilmektedir.

“En hayırlı olanınız ahlâkı en güzel olanınızdır” , “İmanın en faziletli olanı güzel ahlâktır” , “Mizanda en faziletli olan şey güzel ahlâktır” buyuran Hz. Peygamber, hem Kur’ân’ın hem de kendisinin de belirttiği üzere “en güzel ahlâk üzere olmasına”rağmen daha güzel ahlâka sahip olmak için gayret etmiş ve bu doğrultuda sık sık Cenab-ı Allah’a niyazda bulunmuştur: “Allah’ım, bana nasıl güzel bir beden verdiysen öylece güzel bir huy ver”…

Şurası net bir şekilde anlaşılmalıdır ki ibadet yani kulluğun gereği sadece bir takım fiili ritüellerden ibaret değildir. Kulluk niyeti ve kastıyla yapılan diğer fiiller de ibadet olarak isimlendirilebilir. Nitekim ibadet niyetiyle yapılmak kaydıyla kişinin kendi ihtiyaçlarını, ailesinin veya ihtiyaç sahiplerinin herhangi meşru isteklerini yerine getirmesi, yemesi, içmesi hatta gezmesi bile ibadet sayılabilir ve bu sebeple kişi sevap elde edebilir.

Aynı şekilde bir müslümanın insani ilişkilerinde mütevazı, sevecen ve müşfik olması, cömertliği, dürüstlüğü, hoşgörülü tavrı vb. de mutlaka ibadet gibi önemlidir ve bütün bu özellikler sahibine sevap kazandıracaktır.

Dolayısıyla müslümanlar sadece fiili ibadetleriyle değil aynı şekilde iyilik ve güzel ahlâk namına sergiledikleri tutumlarından dolayı da sevap kazanacaklardır. Dinimize göre İbadet kulun Allah’a karşı görevi, ahlâk ise diğer bireylere ve topluma karşı görevlerini ifade etmektedir. Dolayısıyla her ikisi de aynı derecede önemlidir. Zira birinin eksik yapılması diğerine de noksanlık getirecektir.

Ahlâkî bakımdan kötü huylu olan ve komşularını inciten, buna mukabil gündüzlerini oruçlu gecelerini de namaz kılarak geçiren bir kişi Hz. Peygamber’e anlatılıp onunla ilgili durumu soran bir sahâbîye Hz. Peygamber şu cevabı vermiştir: “Onda hayır yok, o cehennemliktir.”

Dolayısıyla bu ve benzeri hadisler ibadetlerin Allah katında makbul olması için ahlâk kurallarına uyulması ve kul hakkının gözetilmesi gerektiğini açıkça göstermektedir. İslâm’da itikat, ibadet ve güzel ahlâk, sıkı bir şekilde birbirine bağlıdır; birindeki eksiklik diğerlerini olumsuz şekilde etkiler ve zayıflatır. Aynı şekilde birindeki iyileşme de diğerlerini olumlu yönde etkiler ve güçlendirir. Fazla ibadet ahlâktaki açığı kapatmaz, ama güzel ahlâk ibadetteki açığı kapatabilir.[2]

Nitekim Hz. Peygamber, “Bir mü’min, güzel huyu sayesinde gece namaz kılan, gündüz oruç tutan bir kimsenin mertebesine ulaşır.” buyurarak tek başına namaz veya oruç gibi fiili ibadetlerin iyi müslüman olabilmek için yeterli olamayacağına, ahlâkî güzelliklerin de ihmal edilmemesi gerektiğine işaret etmektedir. Aynı şekilde iman ve ahlâk arasında da sıkı bir ilişki söz konusudur.

Bu durum Asr Suresi’nde şu şekilde ifade edilmektedir. “Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyan içerisindedir. Bundan, iman edip güzel davranışta bulunanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”

Dini bütün müslümanlar olmamız için sadece inanç ve ibadeti yeterli görmeyip, ahlâkımızı da güzelleştirmemiz gerekmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için de Peygamberimiz(S.A.V.)’in rehberliği şarttır.

[1]KILIÇ, Ünal , Hz. Peygamber’in Ahlâk’ı ve Güzel Ahlâka Verdiği Önem , C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi XIII/1 - 2009,s.79-97

[2] A.g.m ,s. 79-97

Önceki ve Sonraki Yazılar
Zeliha BÜYÜKCENGİZ Arşivi